23 Mayıs 2016 Pazartesi

Ayıplı Mal İçin Tüketici Hakem Heyetine Başvuru Dilekçesi


T.C.
........................ KAYMAKAMLIĞI
Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti Başkanlığı
                                                                                                                           ...................
                                                                                                                                  
Tüketcinin Adı Soyadı                      : X Y
T.C. Kimlik No                                 :1***********
Adresi /Telefonu/Mail Adresi       : Adres- Telefon- Mail İlçe/İl
Şikayet edilen firma adı adresi        :ABC Tic Ltd Şti
İthalatçı/üretici firma adı adresi       : ZZZ Marka Tişört
Şikayetin Konusu                             : Ayıplı Ürün
Açıklamalar                                       :
  1. …/…/…  tarihinde ABC ticaret bünyesindeki ZZZ markasını satan  mağazadan ürünü aldık. (EK- Satış Faturası)
  2. Ürünü kullanmaya başladım. Belli bir süre giydikten sonra, üründeki kokunun gitmesi için ürünü ılık suyla ve şampuanla elimde yıkadım.
  3. Ürün kuruduktan sonra üstünde ufak beyaz lekeler meydana geldi . Daha sonraki yıkamalarımda ise bu beyaz lekeler geçmedi.
  4. Ürünü ABC  Ticaret’in ZZZ  AVM’de bulunan mağazasına garanti kapsamında verdim (EK- Teslim Belgesi)
  5. Mağaza yetkilileri ürünümü kontrol için merkeze yolladılar. Daha sonra ise merkezden  ürünü kabul edemeyeceklerine dair yazı geldi. (EK-Merkezden Gelen Yazı)
  6. Ürünü tamamen kullanma koşullarına uygun kullanmama rağmen böyle bir durumun ortaya çıkması ürünün ayıplı olduğunu göstermektedir.
 Talep                                                :
            Yukarıda izah ettiğim nedenlerle ayıplı olan ürün ile ilgili olarak 6502 sayılı Kanun’un 11. maddesi gereği;
            Sözleşmeden dönerek yasal faizi ile birlikte ürünün bedelini talep etmekteyim. Bu konuda gereğinin yapılmasını Sayın Heyetinizden saygılarımla arz ve talep ederim.
Ekler                                                  :
  1. Satış Faturası
  2. Teslim Belgesi
  3. Merkezden Gelen Yazı


                                                                                                                                                             XY (İmza)





NOT: Başvuru yapılırken 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un parasal sınırla ilgili maddenin dikkate alınması gerekir

İlgili Malın Değeri;

0-2000 TL (2000 TL hariç) arasında ise ilçe tüketici hakem heyetine
2000-3000 TL arasında ise il tüketici hakem heyetine başvuru yapılması zorunludur. 
3000 ve üzeri uyuşmazlıklar için Tüketici Mahkemelerine gidilmesi zorunludur.



 MADDE 68- (1) Değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz. 

(2) Tüketici hakem heyetleri kendilerine yapılan başvuruları gereğini yapmak üzere kabul etmek zorundadır. 

(3) Başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir. Tüketici hakem heyetinin bulunmadığı yerlerde ise başvuruların nerelere yapılacağı ve bu başvuruların hangi tüketici hakem heyetince karara bağlanacağı yönetmelikle belirlenir. 

(4) Bu maddede belirtilen parasal sınırlar her takvim yılı başından itibaren geçerli olmak üzere, o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu artışların hesabında on Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. 

(5) Bu madde tüketicilerin ilgili mevzuatına göre alternatif uyuşmazlık çözüm mercilerine başvurmasına engel değildir

28 Mart 2016 Pazartesi

İkrar ve İspat Yükü Arasındaki İlişki

İKRAR VE İSPAT YÜKÜ ARASINDAKİ İLİŞKİ
                 İKRAR, kişinin kendi aleyhindeki bir hususu kabul etmesidir. Basit, nitelikli ve bileşik olmak üzere üçe ayrılır. Bu ayırım ikrarın bölünüp bölünememesi açısından önemlidir. İkrar eden ikrarına eklediği vakıayı ispatla yükümlü tutuluyorsa ikrar bölünebilir; aksi halde bölünemez.
                BASİT İKRAR: Karşı tarafın ileri sürdüğü vakıanın kayıtsız şartsız doğru olduğunu bildirmeye basit ikrar denir.
ÖR; davacının davalıya 5000 TL ödünç verdiğini iddia etmesi üzerine davalının söz konusu meblağı ödünç olarak aldığını bildirmesi basit ikrardır.
Basit ikrar  bölünemez. Bu sebeple ispat yükü davacıdadır. Yukarıdaki örnekte sadece ödünç para verme meselesi çekişmeli olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla davacı artık paranın geri verilmediği vakıasını ispat yükü altındadır.
              NİTELİKLİ İKRAR:  Tarafın, ileri sürülen vakıanın doğru olduğunu kabul etmesi ancak bunun hukuki niteliğinin başka olduğunu bildirmesinde nitelikli ikrar vardır.
ÖR; Davalı, davacıdan 5000 TL aldığını ikrar eder ancak bunun davacının iddia ettiği gibi ödünç değil de bağış olduğunu ileri sürer.
Nitelikli ikrar bölünemez. Bu sebeple ispat yükü davacıdadır. Örnekte davacı bu paranın ödünç olarak verildiğini ispat yükü altındadır.
             BİLEŞİK İKRAR: Bileşik ikrar da kendi içinde bağlantılı ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır.
             BAĞLANTILI BİLEŞİK İKRAR: İkrar edenin ikrarına eklediği vakıa ile ikrar edilen vakıa arasında doğal bağlantı bulunmaktadır.
ÖR; Davalı, davacıdan 5000 TL ödünç aldığını  ancak bunu ödediğini bildirirse burada bağlantılı bileşik ikrar vardır. Bağlantılı bileşik ikrarın bölünebileceği kabul edilmektedir. Bu nedenle davalı ispat yükünü üzerine alır ve bu parayı ödediğini ispat etmek zorunda kalır.
            BAĞLANTISIZ BİLEŞİK İKRAR: İkrar edenin ikrarına eklediği vakıa ile ikrar edilen vakıa arasında hiçbir bağlantı bulunmazsa bağlantısız bileşik ikrarın varlığından söz edilir.
ÖR; Davalı, davacıdan 5000 TL ödünç aldığını ancak kendisinin de davacıdan alacaklı olduğunu ileri sürmesinde bağlantısız bileşik ikrar vardır. Bağlantısız bileşik ikrar bölünebilir. Bu sebeple davalı, davacıdan olan alacağını ispat yükü altındadır.
İkrar türü
İkrarın bölünüp bölünemeyeceği
Basit ikrar
Bölünemez. İspat yükü hala davacıda.
Nitelikli  ikrar
Bölünemez. İspat yükü hala davacıda.
Bağlantılı bileşik ikrar*
Bölünebilir. İspat yükü davalıya geçer.
Bağlantısız bileşik ikrar
Bölünebilir. İspat yükü davalıya geçer.

* Bağlantılı bileşik ikrarda Yargıtay bölünebileceği görüşünde iken;  öğreti ters görüştedir.

Bkz: Yargıtay  13. Hukuk Dairesi' nin 2016/8509 E.  ,  2016/11940 K. sayılı kararı  " (...) davalının bağlantılı bileşik ikrar niteliğinde bulunan savunmasını yasal delillerle ispatlaması gerekir. Dosya kapsamından; ispat yükünü üzerine alan davalının (...)" 

22 Şubat 2016 Pazartesi

UYUŞMAZLIKLAR ARASINDA BAĞLANTI, BAĞLANTININ SONUÇLARI: DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ, NİSBİ YARGILAMA VE BEKLETİCİ SORUN SAYMA





                 Ceza muhakemesinin konusu oluşturan çeşitli uyuşmazlıklar arasında bazen ortak bir nokta bulunabilir. İşte bu ortak noktalı uyuşmazlıklara bağlantılı uyuşmazlıklar denir.
          
                 
               Aralarında bağlantı bulunan uyuşmazlıkların tümü ceza hukukuna ilişkin bir uyuşmazlıksa bu uyuşmazlıklar arasında tek yönlü bağlantının olduğundan söz edilir. Örneğin, A şahsının B'nin eşyalarını çalması ve B'nin de A'yı öldüresiye dövmesi olaylarında, biri hırsızlık diğeri öldürmeye teşebbüs olmak üzere iki tane cezai uyuşmazlık vardır. Her iki suç da ceza mahkemelerinde yargılanacağından, bu iki dava arasında tek yönlü bağlantı vardır. Aralarında bağlantı bulunan uyuşmazlıkların konusu farklı hukuk disiplinlerine aitse çok yönlü bağlantıdan söz edilir. Örneğin, bir ceza hukuku uyuşmazlığı ile medeni hukuka ilişkin bir uyuşmazlık arasındaki bağlantı çok yönlü bağlantıya örnek olabilir. Bu konuya verilen klasik örneklerden biri şudur: Hırsızlık suçundan yargılanan A, kendisine söz konusu malın miras kaldığını iddia ederse, burada iki farklı hukuk disiplinine ait uyuşmazlık arasında bağlantı bulunmaktadır. Bu muhakemede öncelikle, tali uyuşmazlık niteliğinde olan ''söz konusu malın A'ya miras kalmasına ilişkin uyuşmazlık'' çözülmelidir.

                 Öncelikle  tek yönlü bağlantıyı ikiye ayırarak inceleyebiliriz. İlk olarak yasa koyucunun ceza uyuşmazlıkları arasındaki bağlantıyı somut olarak tanımladığı hâllerde, (tek yönlü) dar bağlantıdan söz edilir. Dar bağlantı şekilleri CMK'nın 8 inci maddesinde şu şekilde belirtilmiştir.

                 Bir kişi birden fazla suçta sanık olursa uyuşmazlıklar arasındaki ortak noktayı fail (süje) oluşturduğu için, dar bağlantının bu şekline subjektif bağlantı denir.

                 Bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa, uyuşmazlıklar arasındaki ortak noktayı fiil (obje) oluşturduğu için, dar bağlantının bu şekline objektif bağlantı denir.

                 Son olarak yasa koyucu CMK md. 8'in ikinci fıkrasında, suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilerini de bağlantılı suç kapsamına sokmuştur. Örneğin, A şahsı, B'yi silahla yaralamıştır. A'nın kasten yaralama suçunu aleni bir ortamda öven C, ''suçu ve suçluyu övme'' suçunu işlemiştir. ''Kasten yaralama suçu'' ile ''suçu ve suçluyu övme suçu'' arasında bulunan bağlantı CMK md. 8/2'ye göre dar bağlantı sayılmaktadır.
         
                  Tek yönlü bağlantının bağlantının ikinci şekli geniş bağlantıdır. Bu husus ise CMK'nın 11 inci maddesinde şöyle düzenlenmiştir '' Mahkeme, bakmakta olduğu birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci  maddede gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine karar verebilir.''

               Geniş bağlantıda şuna dikkat etmek gerekir; geniş bağlantı bir tek mahkemenin yetkili olduğu işler arasında kabul edilmektedir. Bu husus CMK md. 11'in lafzında açıkça anlaşılmaktadır. Örneğin, asliye ceza mahkemesi kendi mahkemesinde bulunan iki dava arasında geniş bağlantı görürse, bu davaları dosyaların herhangi birinde birleştirerek davaları birlikte görebilir.

                Uyuşmazlıklar arasında bağlantının iki sonucu bulunmaktadır. Bunlar; davaların birleştirilmesi ve bekletici sorun ve nisbi yargılama yapmadır.



DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ

                      Tek yönlü bağlantının söz konusu olduğu durumlarda (dar bağlantı ve geniş bağlantı) ceza davaları birleştirilebilir. Davaların birleştirilmesinin şartları:

                      a) Uyuşmazlıklar arasında bağlantı bulunmalıdır: Bu bağlantı yukarıda da ifade ettiğim gibi dar bağlantı olmalıdır.

                      b) Birleştirmede yarar bulunmalıdır: Uyuşmazlıkların birleştirilmesi zaman, emek, masraf, usul ve dava ekonomisi açısından faydalı bulunmalıdır. Örneğin, iki uyuşmazlığın tanıkları aynı ise, tanıklar bir kez çağırılır. Böylece tanıkların dinlenmesi için farklı oturumlar yapılmaz tek oturumla yetinilir. Böylece davetiye masraflarından ve zamandan tasarruf edilir.

                     c) Birleştirme olanağı bulunmalıdır: Birleştirilecek davalar hemen hemen aynı evrede bulunmalıdır. Davalardan birisinde duruşma daha yeni başlamış, öteki dava ise kanun yolu evresinde ise bu davalar birleştirilemez.
      
                     d) Birleştirme yasağı bulunmamalıdır: Kural olarak davaların birleştirilmesi ihtiyaridir. Bu konuda mahkemelerin takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak yasa koyucu bazı durumlarda birleştirmeyi yasaklamış, bazı durumlarda ise davaların birleştirilmesini zorunlu tutmuştur. Birleştirme yasağı olan haller şunlardır:
                
                    İcra mahkemelerinin yetkisine giren ceza davaları, diğer ceza davaları ile birleştirilemez.

                    Çocuk Koruma Kanunu'na göre on sekiz yaşından küçük çocukların yetişkinlerle birlikte suç işlemesi durumunda soruşturma ve kovuşturmaları ayrı yürütülmelidir. Ancak birleştirmenin zorunlu görülmesi hâlinde, yargılamanın her aşamasında birleştirme kararı verilerek, dava genel yetkili ceza mahkemesinde birleştirilebilir. Ancak çocuklar, Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesinde sayılan suçları işlediklerinde kesinlikle TMK md 10'la yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanamazlar. Çocuk bu suçundan dolayı çocuk ağır ceza mahkemesinde yargılanmalıdır.

                      Kara Yolları Trafik Kanunu'na göre yürütülen davalar, diğer ceza davaları ile birleştirilemez.

                      CMK'nın 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, barış zamanında, asker olmayan kişiler, askeri mahkemelerin yargı yetkisine giren suçu asker kişilerle iştirak hâlinde veya tek başlarına işlerlerse, soruşturmaları Cumhuriyet savcıları tarafından, kovuşturmaları ise adli yargı mahkemeleri tarafından yapılır. Ancak savaş zamanında, asker olmayan kimse askeri bir suça iştirak eder veya tek başına işlerse, askeri mahkemede yargılanır. Yasa koyucu, bu durumda birleştirme zorunluluğu getirmiştir.

BİRLEŞTİRME USULÜ

                     Soruşturma evresinde, Cumhuriyet savcısı, değişik mahkemelerin görevine (madde itibariyle yetkisine) giren uyuşmazlıklar arasında bağlantı görürse, bunlar hakkında tek bir iddianame düzenleyerek, yüksek görevli mahkemede dava açabilir (CMK md. 9). Örneğin; A şahsı, B'yi öldürmüş ve C'yi yaralamıştır. A, ağır ceza mahkemesinin ve asliye ceza mahkemesinin görevine giren iki suç işlemiştir. Cumhuriyet savcısı bu davaları birleştirerek yüksek görevli mahkeme olan ağır ceza mahkemesinde dava açabilir.

                   Uyuşmazlıklar farklı mahkemelerin yetkisine giriyorsa, Cumhuriyet savcılarının uzlaşması gerekir. Örneğin, A şahsı, Tarsus'ta B'yi öldürmüş, Adana'da C'yi öldürmüştür. Burada Tarsus ve Adana Cumhuriyet savcılarının anlaşarak davayı Tarsus veya Adana ağır ceza mahkemelerinin birinde açmaları gerekmektedir.

                   Kovuşturma evresinde, uyuşmazlıkları birleştirme yetkisi mahkemeye aittir. Davalar görev yönünden farklı mahkemelerin yetki alanında ise birleştirmeye yüksek görevli mahkeme karar verir ve dava yüksek görevli mahkemede görülür. Örneğin, birleştirme asliye ceza mahkemesinde talep edilmişse, asliye ceza mahkemesi yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesinden bağlantı nedeniyle birleştirmeye muvafakat edip etmediğini sorar. Ağır ceza mahkemesi, birleştirmeye muvafakat ederse, asliye ceza mahkemesi birleştirme nedeniyle dosyayı ağır ceza mahkemesine gönderir. Keza aynı yargı çevresinde bulunan iki asliye ceza mahkemesinde dava açılmışsa CMK md. 16/1 ve 2’ye göre  Cumhuriyet savcısının da istemine uygun olarak, birleştirme talep edilen mahkeme diğer asliye ceza mahkemesine birleştirmeye muvafakat  edip etmediğini sorar. Eğer ikinci mahkeme birleştirmeye muvafakat ederse, dosya;  genellikle uygulamada ikinci mahkeme tarafından birleştirme kararı verilerek ilk asliye ceza mahkemesine gönderilir. Ancak dosya ikinci mahkemede de birleştirilebilir. CMK’da birleştirmenin hangi mahkemede olacağı hususunda kesin hüküm yoktur. Eğer mahkemeler birleştirme konusunda uyuşamazlarsa CMK md. 16/3 gereği, Cumhuriyet savcısı veya sanığın istemi üzerine ortak yüksek görevli mahkeme birleştirmeye gerek olup olmadığına ve gerek varsa hangi mahkemede birleştirileceğine karar verir. Aynı yargı çevresinde bulunan asliye ceza mahkemelerinde, ortak yüksek görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir. Farklı ağır ceza mahkemelerinin yargı çevresinde bulunan, asliye ceza mahkemelerinde ise ortak yüksek görevli mahkeme ilgisine göre Yargıtay veya Bölge Adliye Mahkemesidir.

                   Uyuşmazlıklar hakkında farklı görev ve yetkili mahkemelerde ayrı ayrı davalar açılmışsa, birleştirmenin hangi mahkemede yapılacağı konusunda mahkemeler anlaşmalıdır. Eğer mahkemeler anlaşamazlarsa ortak yüksek görevli mahkeme, birleştirmeye yer olup olmadığına ve uyuşmazlıklar birleştirilecekse hangi mahkemede birleştirileceğine karar verir. Örneğin, Adana ağır ceza mahkemesinde görülen bir dava ile Konya ağır ceza mahkemesinde görülen bir dava arasında bağlantı görülürse, mahkemeler bu konuda anlaşıp davanın içlerinden birinde birleştirilmesine karar verebilirler. Ancak mahkemeler bu konuda anlaşamazsa ortak yüksek görevli mahkeme sıfatıyla Yargıtay bu konuda karar verir.

                    Birleştirilen davalarda bu davaları gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır (CMK md. 10/2).

                    Mahkeme, birleştirilen davaların ayrılmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının veya sanığın talebi üzerine karar verebilir. İşin esasına girildikten sonra ayrılan davalar aynı mahkemede devam olunur (CMK md. 10/3). Örneğin, çok sanıklı bir davada yargılanan sanıklardan biri yakın zamanda iş görüşmesine gideceğini ve iş görüşmesinde hakkında ceza davası yürümesinin olumsuz bir intiba bırakacağını söyleyerek mahkemeden, kendi davasının ayrılmasını ve diğer sanıklardan ayrı olarak daha çabuk sonuçlandırılmasını talep edebilir.

BEKLETİCİ SORUN VE NİSBİ YARGILAMA

                      Karışık bağlantının söz konusu olduğu hâllerde, mahkeme tali uyuşmazlığı kendisi çözebilir. Buna nisbi yargılama denir. Ceza mahkemesi; CMK 218 inci maddeye göre ceza uyuşmazlığı için ön sorun teşkil eden tali nitelikteki uyuşmazlığı, kendi uyuşmazlığı açısından ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine çözer.

                     Mahkemenin nisbi yargılama yapması için bu konuda yarar ve olanak bulunmalıdır. Yarar ve olanak konusundaki takdir yetkisi mahkemenindir. Ancak yasa koyucu bazı hâllerde mahkemenin takdir yetkisini kısıtlayarak mahkemeye nisbi yargılama yapma mecburiyeti getirmiştir.

                    Bu husus CMK 218/2'de belirtilmiştir. Bu hükme göre ''kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tesbitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması hâlinde, mahkeme ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir.''  Fıkrada geçen ilgili kanun 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'dur.

                   Karışık bağlantının söz konusu olduğu hâllerde mahkeme, tali uyuşmazlığın çözümü için görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması için bekletici sorun yapma ya karar verebilir.     
              
                   Ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren sorunun, ceza mahkemesinde yargılanan suçun ispatıyla ilgili olması hâlinde mahkemeler, bekletici sorun yapma kararı verebilirler. Yargıtay'a göre ise, suçun oluşmasına etki edecek ön sorunlar, ceza mahkemesi tarafından nisbi yargılama yoluyla çözümlenebilir.

                   Bekletici sorun sayma da mahkemelerin takdir yetkisindedir. Bekletici sorun saymada yarar ve olanak bulunmalıdır. Ancak yasa koyucu bazı durumlarda bekletici sorun sayma mecburiyeti getirerek, mahkemelerin bu konudaki takdir yetkisini kısıtlamıştır.

                   Bekletici sorun sayma mecburiyetine birincil örnek Anayasa Mahkemesine itiraz (somut norm denetimi) yoluyla başvurmaktır. Mahkeme, görülmekte olan davada uygulayacağı kanunu Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin bu yöndeki itirazını ciddi görürse, konuyu itiraz yoluyla  Anayasa Mahkemesine gönderir. Anayasa Mahkemesi işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir. Eğer Anayasa Mahkemesi bu süre içinde kararını verirse, ceza mahkemesi bu kararı dikkate alarak önündeki uyuşmazlığı çözümler. Eğer Anayasa Mahkemesi bu süre içinde bir karar vermezse, ceza mahkemesi önündeki uyuşmazlığı yürürlükteki yasa hükümlerine göre çözümler (Anayasa md. 152/3).

                  Anayasa Mahkemesi işin esasına girerek red kararı vermişse, yani Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülen kanun hükmünün Anayasaya aykırı olmadığına karar vermişse, bu kararının resmi Gazetede yayımlanmasından itibaren on yıl geçmedikçe aynı hükmün Anayasaya aykırılığı ileri sürülemez ( Anayasa md. 152/4).

                  Yine bekletici sorun sayma mecburiyetine bir örnek de şu verilebilir: Hukuk mahkemesinde bir senedin sahteliği ileri sürülmüşse, bu konuda bir karar verilip kesinleşinceye kadar sahtecilik suçundan ceza davası açılamaz. Bu husus tersi yorumla HMK md. 214/1'de şu şekilde ifade edilmiştir:  '' Belgenin sahte olmadığına dair hukuk mahkemesince verilen karar kesinleştikten sonra söz konusu belge hakkında ceza mahkemesinde sahtelik iddiası dinlenmez.''


TANIK BEYANLARININ HUKUMUZDAKİ YERİ

 Tanık beyanı bir delildir. Özellikle adli yargıda, en çok itimat edilen ve uygulamada en çok ikame edilen delil türüdür. Hukuk yargılamasında; senetle ispat zorunluluğu olmayan hallerde veya bunun istisnasını teşkil eden hallerde (delil başlangıcı ve senet almanın zorluğu, imkânsızlığı) tanık dinletilebilir. Eğer senetle ispat zorunluluğu olsa bile karşı tarafın muvafakati ile tanık dinletilebilir. Tanık hukuk yargılaması açısından takdiri delil niteliğindedir. Hakim, tanık beyanlarını serbestçe takdir edip ona göre karar verir. Bu açıdan senedin kesin delil olma niteliğinin tam zıttında yer alır. Ceza yargılamasında ise tanık çok önemli bir delildir. Ceza muhakemesinde beyan delilleri altında incelenir.  Birçok ceza mahkemesi kararı tanık delili ile gerekçelendirilir. Çünkü bilindiği üzere ceza yargılamasında amaç maddi gerçeğe ulaşmak olduğundan, tanık beyanları bu konuda büyük önem taşır. Çünkü çoğu zaman ceza yargılamasına konu bir halde, tanık beyanlarından başka delil bulmanın güçlüğü ve diğer delillerin hakimin vicdani kanaatinde, tanık beyanı kadar etki edememesinden, tanık delilinin önemi ortaya çıkmaktadır. İdari yargıda ise tanık deliline dayanılamaz. Bu konuda Danıştay’ın yerleşik içtihatları, idari yargı yerlerinin kendiliğinden yapacakları her çeşit inceleme için, lüzum gördükleri ve taraflar veya ilgili yerlerden isteyebilecekleri evrak ve bilgiler kapsamında, tanık veya şahit dinlenmesi yada ifade alınması şeklinde bir yöntem bulunmadığı; ayrıca, Hukuk Muhakemeleri Yasasına atıfta bulunulan konular arasında da bu yönde bir kuralın mevcut olmadığı gerekçesi ile tanık deliline karşı çıkmaktadır.
                  

Delil; çekişmeli vakıalar ve bu vakıaların ispatı için gösterilir (HMK.md. 187/1, HUMK. md.238/1). Çekişmeli vakıanın ispatı için tanık bildiren tarafın tanık sayısı sınırlanamaz ve hakin tanık sayısını belirleyemez. Aksi tutum adil yargılan­ma ve savunma hakkının kısıtlanmasına yol açar ve hukuka aykırı bir duruma vücut verir. Ancak hakim hangi tanığın hangi vakıanın ispatı için dinletilmek istendiğini ilgili taraftan sorarak (HMK. md. 240/2, HUMK. md. 258/1)  vakıa;  dinlenen bir kısım tanıklar anlatımı ile ispatlanmışsa, geri kalan tanıkların dinlenilmemesine karar verebilir (HMK.md.241) taraflarca fazla sayıda tanık bildirildiği takdirde; usulün bir kısmı zorlayıcı, bir kısmı da ko­laylaştırıcı olan ve yukarıda belirtilen hükümlerinden yararlanarak; fazla sayıdaki tanığın dinlenmesinin, yargılamayı geciktirmesinin önüne geçilebilir. (YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ ESAS NO:2012/6297  KARAR NO : 2012/30712 )