6 Ocak 2018 Cumartesi

TİCARET UNVANI VE İŞLETME ADI

TİCARET UNVANI VE İŞLETME ADI ARASINDAKİ FARKLAR
Bilindiği üzere ticaret unvanı ve işletme adı 6102 sayılı TTK nın 39 ve devamı maddelerinde düzenlenmektedir.

Ticaret unvanı doktrinde, taciri diğer tacirlerden ayıran isim olarak tanımlanmaktadır. İşletme adı ise işletmeyi diğer işletmelerden ayıran isim olarak tanımlanmaktadır.

Görüldüğü gibi ticaret unvanı ve işletme adının konu aldığı kişiler birbirinden farklıdır. Ticaret unvanı ticari hayatta tacirin adı-soyadı gibidir. Tüm tacirler bir unvan altında ticari faaliyet göstermek, TTK 39 a göre ticari işletmeye ilişkin işlemleri bu ticaret unvanı altında yapmak; işletmesiyle ilgili senetlerle diğer belgeleri bu unvan altında imzalamak zorundadır. Ticaret Kanunumuz ticaret unvanlarını gerçek kişi tacir ve tüzel kişi tacir bakımından ayrı ayrı düzenlemiştir.


GERÇEK KİŞİ TACİR ( TTK 41)
TÜZEL KİŞİ TACİR( TTK 42,43,44)
Gerçek kişi tacirin ticaret unvanı kısaltma yapmadan yazacağı adı ve soyadından oluşabilir. ÖR; Eczacı Mehmet Aydın, ecza dükkanını açtı. Mehmet Aydın, ticaret siciline unvanını Mehmet Aydın diye kaydettirecek. Eğer gerekli ise TTK 46 ya uygun ekler yapabilir. Yine terzi Ali Öz’ün ticaret unvanı ‘’Ali Öz Terzicilik’’ olacaktır. Türkiye’de başka bir sicilde Ali Avşar adı kayıtlı ise, Ali Öz, ‘’Has Ali Öz Terzicilik’’ olarak sicile kayıt yaptırabilir. ‘’Has’’ kelimesi TTK 46 ya uygun bir ek’tir ve ticaret ünvanını diğer ünvanlardan ayırt etmeye yaramaktadır.
- Kolektif şirketlerde ticaret unvanı; ortaklardan  en az birinin adı ve soyadıyla şirketi ve türünü gösterir ibare veya tüm ortakların adı ve soyadından oluşur. ÖR; Mehmet Aydın ve Ortakları Kollektif Şirketi.
- Komandit ve paylı (eshamlı) komandit şirketlerin ticaret unvanı; komandite ortaklardan en az birinin adı ve soyadıyla, şirketi ve türünü gösteren bir ibareyi içerir. Bu şirketlerin ticaret unvanlarında komanditer ortakların ad ve soyadları yer almaz. Alırsa iyiniyetli 3. Kişilere karşı komandite ortak gibi sorumlu olurlar.

Anonim, limited ve kooperatif şirketler, işletme konusu gösterilmek ve duruma göre TTK 46 ya göre ek yapılarak ticaret unvanlarını seçebilirler. Doktrinde bu şirketlerin unvanlarına ‘’konu unvan’’ adı verilmektedir. Ticaret unvanlarında ‘’anonim şirket’’, ‘’limited şirket’’, ‘’kooperatif’’ kelimelerinin bulunması şarttır. Bu şirketlerin ticaret unvanında gerçek bir kişinin adı ve soyadı yer alırsa şirket türünü gösteren ibareler kısaltılarak yazılamaz. A.Ş. şeklinde olmaz yani. Bu konuda detaylı açıklamayı aşağıda yapacağım.

- Ticari işletmeye sahip olan dernek, vakıf ve diğer tüzel kişilerin ticaret unvanları kendi adlarıdır.
- Donatma iştirakinin ticaret unvanı, ortak donatanlardan en az birinin adı ve soyadını veya deniz ticaretinde kullanılan geminin adını içerir. Soyadları ve gemi adı kısaltılarak yazılamaz. Ayrıca unvanda ‘’donatma iştiraki’’ni gösterecek ibare de bulunur.

Şimdi ticaret unvanlarına ek meselesine gelirsek;
TTK 46 ya göre ticaret unvanlarına tacirin kimliği, işletmesinin genişliği, önemi ve finansal durumu hakkında üçüncü kişilerde yanlış izlenim uyandırmayacak, gerçeğe uygun, kamu düzenine aykırı olmayan, hayali veya gerçek ekler yapılabilir. Türk, Türkiye, Cumhuriyet, Milli kelimeleri ancak Bakanlar Kurulunun izniyle bir ticaret unvanında kullanılabilir.

Ticaret unvanları tüm Türkiye çapında korunur. Dolaysıyla Türkiye’deki herhangi bir sicil müdürlüğünde kayıtlı ticaret unvanı ek yapılmadan kullanılamaz.[1] Bu konuda sermaye şirketleri bakımından şu hususlar önemlidir:

1.    Daha önceden tescil edilmiş bir ticaret unvanının, Türk Ticaret Kanununun 46 ncı maddesi kapsamındaki ek ve işletme konusunu gösteren ilk ibaresi aynı olan diğer bir ticaret unvanına ayırt edici bir ek yapılmadan tescil edilemez. Yani, ilk şirketle ikinci şirketin ilk iki ibaresi aynı ise, ikinci şirket ek yapılmadan tescil edilemez. ÖR;’’ A İnşaat Otomotiv Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’’ daha önce tescil edilmişe ‘’A İnşaat tekstil Turizm Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’’ ayırt edici ek yapılmadan tescil edilemez.

2.     Daha önce tescil edilmiş ticaret unvanının eki ile kendi eki aynı olan, ancak ekten sonra gelen işletme konusunu gösteren ilk ibaresi farklı olan ticaret unvanı, ayırt edici bir ek yapılmadan tescil edilebilir. ÖR;  ‘’ B İnşaat Otomotiv Sanayi Anonim Şirketi’’ daha önce tescil edilmişse ‘’B Turizm İnşaat Sanayi Anonim Şirketi’’ hiçbir ek yapmadan tescil edilebilir.

3.   Daha önce tescil edilmiş bir ticaret unvanından yalnızca şirket türünü gösteren ibareleri farklı olan diğer bir unvan, ayırt edici ek yapılmadan tescil edilemez. ÖR; ‘’C Turizm Limited Şirketi’’  daha önce tescil edilmişse, ‘’C Turizm Anonim Şirketi’’  ayırt edici ek yapılmadan tescil edilemez.

UYGULAMADAN ÖRNEKLER:
Migros adı bir işletme adı iken, Migros Ticaret A.Ş. bir ticaret unvanıdır.
Gizerler adı bir işletme adı iken, Gitaş İnşaat Market Ticaret Sanayi A.Ş. bir ticaret unvanıdır.
Atiye Ege Mutfağı bir işletme adı iken, Atiye Turizm Gıda ve Organizasyon Sanayi  Ticaret Ltd. Şti. bir ticaret unvanıdır
İŞLETME ADLARI İLE İLGİLİ BİRKAÇ NOT:
1.    İşletme adları da tıpkı ticaret unvanları gibi tescil edilebilir. Eğer tescil edilirlerse tıpkı tescilli unvanlar gibi TTK 52[2] ye göre tüm Türkiye çapında koruma görürler.
2.   Tescilsiz işletme adları ise haksız rekabet hükümleri çerçevesinde koruma görürler.
3.   İşletme adını tacirler de esnaflar da kullanabilir. Bu konuda ticaret unvanından farklıdır. Ticaret unvanını sadece tacirler kullanabilir. Kullanılan işletme adları tescil ettirilmek zorundadır.






[1] Ticaret unvanları hakkında tebliğ md. 5-  http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/02/20140214-6.htm
[2] TTK 52 de ticaret unvanı saldırıya uğrayanın bunun tespitini, yasaklanmasını, tescil edilen unvanın değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu oluşan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde araçların ve malların imhasını ve zarar varsa maddi ve manevi tazminat isteyebileceği belirtilmiştir.

TEHLİKELİ MADDE İŞLETEN İŞLETMELERİN SORUMLULUK SİGORTALARI

TEHLİKELİ MADDE İŞLETEN İŞLETMELERİN
SORUMLULUK SİGORTALARI

I-) GENEL OLARAK
            Bilindiği üzere sigortalar 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda da (TTK) sistematize edildiği üzere zarar sigortaları ve can sigortaları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Sorumluluk sigortaları ise zarar sigortaları altında mütalaa edilmektedir. Sorumluluk sigortaları,  6102 sayılı TTK madde 1473/1’de ‘’ Sigortacı sorumluluk sigortası ile, sözleşmede aksine hüküm yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder.’’ şeklinde genel olarak ifade edilmektedir.
            Tehlikeli maddelerle ilgili bu sigorta türü bir sorumluluk sigortası olup, zarar sigortaları içinde mütalaa edilir. Tehlikeli maddeler zorunlu sorumluluk sigortası mevzuatımıza ilk kez Bakanlar Kurulu’nun 25 Eylül 1991 tarihli 1991/2253[1] sayılı kararı ile girmiş bulunmakla birlikte yine Bakanlar Kurulu’nun 21 Ocak 2010 tarihli  2010/190 sayılı Tehlikeli Maddeler İçin Yaptırılacak Sorumluluk Sigortaları Hakkında Kararıyla (Bundan sonra ‘Karar’ olarak zikredilecektir.) güncelleştirilmiştir.
            Bu sigortanın içeriğine ilişkin “Tehlikeli Maddeler Zorunlu Sorumluluk Sigortası Genel Şartları” (Bundan sonra ‘Genel Şartlar’ olarak zikredilecektir.) adında Bakanlar Kurulu tebliği yayımlanmıştır. Hazine müsteşarlığı tarafından da asgari teminat tutarlarını gösteren  09 Mayıs 2010 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan “Tehlikeli Maddeler İçin Yaptırılacak Zorunlu Sorumluluk Sigortalarına İlişkin Tarife ve Talimat’’(Bundan sonra ‘Tarife’ olarak zikredilecektir.)  yayımlanmıştır. 
            Temel olarak bu konuyu spesifik olarak düzenleyen Bakanlar Kurulu kararı, genel şartlar ve tarife/talimatlara ilişkin üç temel metin yer almaktadır.

II-) TEHLİKELİ MADDELERE İLİŞKİN SİGORTANIN AMAÇLARI VE ZORUNLULUĞU
            Özellikle ülkemizde 1990’lı yıllardan sonra sanayileşmenin ivme kazanmasıyla birlikte çevreye, doğaya, insanlara zarar veren maddelerin üretilmesi ve ticareti artmıştır. Bunun sonucu olarak da, tehlikeli maddelerin zararlarını teminat altına almaya yönelik böyle bir Karar alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Tehlikeli maddeler sorumluluk sigortalarında üçüncü şahısların menfaatlerinin korunması esas alınmıştır. Tehlikeli maddelere ilişkin sigorta, tehlikeli maddelerle ilgili mesleki faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişilerin söz konusu mesleki faaliyetleri dolayısıyla meydana gelebilecek bir kaza sonucunda, kusurları olsun olmasın üçüncü kişilerin doğrudan doğruya uğrayacakları bedeni ve maddi zararlara karşı sorumluluklarını, poliçede yazılı tutarlara kadar temin eden bir sigortadır.
            Tehlikeli maddelere ilişkin sorumluluk sigortasının aşağıda zikredeceğimiz ilgili gerçek veya tüzel kişilerce yaptırılması zorunludur. Karar kapsamına giren gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetleri için izin veya ruhsat almaları sırasında aranılan diğer belgelerin yanında, faaliyetlerine göre bu Kararda belirtilen sigortaların da yaptırıldığının belgelenmesi şarttır. Tehlikeli maddeler ile iştigal eden firmalara yapılacak denetimler sırasında denetim makamları sigorta poliçesinin mevcudiyetini araştırmakla yükümlüdür. Yapılan denetimlerde, bu Karar kapsamına giren sigortaları yaptırmadığı tespit edilen gerçek ve tüzel kişiler, ruhsat veya izin veren ilgili mercilere bildirilir.
Bu Kararda belirtilen sigortaları yaptırmadığı veya yenilemediği tespit edilen gerçek ve tüzel kişiler, izin veya ruhsat vermeye yetkili kurumlarca[2] uyarılır; uyarının tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş iş günü içinde sigortasını yaptırmayanların faaliyetleri, idari ve cezai kovuşturma saklı olmak üzere ilgili kurumlar tarafından sigorta yaptırılıncaya kadar durdurulur. Buna rağmen söz konusu sigortaların, izin veya ruhsat vermeye yetkili kurumlarca bir ayı geçmemek üzere belirlenecek sürede yaptırılmadığının tespiti halinde söz konusu ruhsat ve izinler ilgili kurumlarca iptal edilir
           
III-) SİGORTANIN KAPSAMI
            Sigortanın kapsamı Karar’ın birinci maddesinde şöyle belirtilmiştir:
‘’ Tabii veya sentetik, katı, sıvı veya gaz şeklinde bulunan her türlü yanıcı, parlayıcı, patlayıcı ve yakıcı maddelerin üretimi, depolanması, taşınması, satımı ve kullanımı faaliyetlerinde bulunan gerçek ve tüzel kişiler ile9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu kapsamındaki tehlikeli atıkların toplanması, taşınması, geçici ve ara depolanması, geri kazanımı, yeniden kullanılması ve bertarafı faaliyetlerinde bulunan gerçek ve tüzel kişiler, söz konusu mesleki faaliyetlerinin icrasında meydana gelebilecek kazalar sonucu, kusurları olsun veya olmasın üçüncü kişilerin uğrayacakları maddi ve bedeni zararlara karşı, her faaliyeti için ilgisine göre tehlikeli maddeler ve tehlikeli atık mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır.’’
            Dolayısıyla sadece söz konusu maddeleri üretenleri değil, bu maddelerin ticaretini, dağıtım ve taşımasını da yapan kişileri kapsayan bir sorumluluk sigortası söz konusudur. Tehlikeli maddelerin tek tek sayılması yoluna gidilmeyip özelliklerine yer verilmiştir. Ancak tehlikeli maddeler genel olarak,  ‘’Kendi yapısından, kendi özelliklerinden veya kendi durumlarından dolayı umuma, genel düzene, önemli eşya ve mallara, insanlara, hayvanlara ve çevreye tehlike arz eden madde ve nesneler’’ olarak tanımlanmaktadır.
            Sigorta konusu maddeler ise Karar’ın ikinci maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunlar:
a) Petrol ve petrol ürünleri.
b) Mühimmat ve patlayıcı maddeler. 
c) Kimyevi gübreler, kimyevi tuzlar, asitler, bazlar, boyalar. 
ç) Diğer kimyevi maddeler (oksijen asetilen karpit, sentetik benzin, azot, peroksit ve benzerleri). 
d) Perakende olarak satılanlar hariç piroteknik mamuller (aydınlatma ve işaret fişekleri, havai fişekler, şenlik maytapları, çocuk tabanca mantarları). 
e) Perakende olarak satılanlar hariç, her türlü ispirto, alkol ve kibrit. 
f) Sıvılaştırılmış petrol gazları, sıkılaştırılmış doğal gaz ve havagazı. 
g) 2872 sayılı Çevre Kanunu kapsamında bulunan ve yukarıda sayılmayan diğer tehlikeli kimyasallar. 
ğ) 2872 sayılı Çevre Kanunu kapsamında bulunan tehlikeli atıklar.
Olarak tahdidi bir sayımla belirlenmiştir.
            Karar’da likit petrol gazı (LPG) ile ilgili özel bir hüküm de yer almaktadır. Likit petrol gazını (LPG) tüpleyen firmalar (dolum tesisleri), Karar’ın birinci maddesinde düzenlenen sigortalara ek olarak, kusurları olsun veya olmasın, doldurdukları tüplerin kullanılmak üzere bulundukları yerlerde infilakı, gaz kaçırması veya yangın çıkarması sonucu üçüncü kişilerin uğrayacakları maddi ve bedeni zararlara karşı tüp gaz sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır.
            Likit petrol gazı firmalarının kendi markaları altında doldurdukları veya doldurttukları ve yetkili bayileri aracılığıyla ya da doğrudan pazarladıkları tüplerin kullanılmak üzere bulunduruldukları yerlerde infilak etmesi veya gaz kaçırması sonucu (kusurları olsun veya olmasın) başkalarına vereceği bedeni ve maddi zararlar Tüpgaz Sorumluluk  Sigortasından karşılanacaktır. Ancak kullanım haricinde satılmak üzere yetkili bayilerde bulunan tüplerin infilak etmesi veya gaz kaçırması sonucu (kusurları olsun veya olmasın) başkalarına vereceği bedeni ve maddi zararlar Tehlikeli Maddeler Zorunlu Sorumluluk Sigortası'ndan karşılanacaktır. [3]
Yani Tehlikeli Maddeler ve Tehlikeli Atık Sorumluluk Sigortası bulunan bir işyerinde, kullanılmak üzere bulundurulan LPG tüpünün infilakı, gaz kaçırması, yangın çıkarması sonucu verilecek zararlar, Tüpgaz Sorumluluk Sigortası limitleri dahilinde sigortacısı tarafından tazmin edilir. Ancak, kullanılmak üzere bulundurulan tüpgazın neden olduğu kaza, işyerinde bulunan yanıcı, parlayıcı, patlayıcı maddelerin de zarar vermesine yol açarsa, tazminat ödemelerinde Tüpgaz Sorumluluk Sigortasına öncelik verilir; bu sigortanın limitlerinin yetersiz kalması halinde Tehlikeli Maddeler ve Tehlikeli Atık Sorumluluk Sigortası, limitleri dahilinde işlemeye başlar. Yargıtay kararları da aynı yönde içtihat kazanmıştır.
            Buradaki zarar Lpg tüpünün gaz kaçırması, infilakından kaynaklanmalıdır. Yoksa kişinin kendi kusuruyla gaz kaçağının meydana gelmesi sigorta teminatı dışındadır. [4]



IV-) TEMİNAT KAPSAMI DIŞINDA KALAN HALLER
            Hangi hallerin teminat kapsamı dışında kaldığı Genel Şartların A.4. üncü maddesinde belirtilmiştir. Söz konusu maddeye göre;
a)Olaya kasten neden olan kişilerin zarar ve ziyan talepleri, 
b)Manevi tazminata ilişkin talepler, 
c)Sigortalının kendisinin uğrayacağı zarar ve ziyanlar, 
ç) Sigortalıya vekalet akdi veya hizmet akdiyle ya da başka bir şekilde bağlı olarak çalışan kimselere gelen zarar ve ziyanlar, 
d)Savaş veya savaş niteliğindeki harekat, ihtilal, isyan, ayaklanma ve bunlardan doğan iç kargaşalıklar nedeniyle meydana gelen bütün zarar ve ziyan talepleri, 
e)Herhangi bir nükleer yakıttan veya nükleer yakıtın yanması sonucu nükleer artıklardan veya bunlara atfedilen nedenlerden meydana gelen iyonlayıcı radyasyonlann veya radyoaktivite bulaşmalarının ve işverenin iştigal konusu içinde olsun veya olmasın bunların getirdiği askeri ve inzibati tedbirlerin neden olduğu bütün kayıp ve hasarlar (Bu bentte geçen yanma deyimi kendi kendini idame ettiren herhangi bir nükleer ayrışım olayını kapsayacaktır). 
f) 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda belirtilen terör eylemleri ve bu eylemlerden doğan sabotaj ile bunları önlemek ve etkilerini azaltmak amacıyla yetkili organlar tarafından yapılan müdahaleler sonucunda meydana gelen zararlar. 
            Hallerinde sigortacının ödeme yapma yükümlülüğü kalkmaktadır.

V-) ZARARIN ORTAYA ÇIKMASI VE TAZMİNAT
           
a-) Rizikonun Gerçekleşmesi Halinde Sigorta Ettirenin ve/veya Sigortalının Yükümlülükleri
            Sigorta hukukunun genel ilkeleri uyarınca sigorta tazminatını elde edebilmek için sigorta ettiren veya sigortalı gecikmeksizin durumu sigortacıya haber vermelidir. Buna hasar ihbarı adı da verilmektedir. 6102 sayılı TTK’da hasar ihbarının gecikmeksizin yapılacağı (md. 1446) hüküm altına alınmıştır. Burada ise Genel Şartlara göre sigorta ettiren veya sigortalı sigorta kapsamında öngörülen hallerin gerçekleşmesi halinde, bunu öğrendiği andan itibaren 5 gün içinde sigortacıya ihbar etmekle yükümlü kılınmıştır.
            Yine Genel Şartlara göre zarar ortaya çıktığında sigorta ettiren veya sigortalı; sigortalı değilmişçesine, gerekli kurtarma ve korunma tedbirlerini almak ve bu maksatla sigortacı tarafından verilecek talimata uymak, 
-Sigortacının talebi üzerine, olayın ve zararın nedeni ile hangi hal ve şartlar altında gerçekleştiğini ve sonuçlarını tespite, tazminat yükümlülüğü ve miktarı ile rücu haklarının kullanılmasına yararlı, elde edilmesi mümkün bilgi ve belgeleri gecikmeksizin vermek, 
-Zarardan dolayı, dava yolu ile veya başka yollarla bir tazminat talebi karşısında kaldığı veya aleyhine cezai kovuşturmaya geçildiği hallerde, durumdan sigortacıyı derhal haberdar etmek ve zarar ziyan talebine ve cezai kovuşturmaya ilişkin olarak almış olduğu ihbarname, davetiye ve benzeri tüm belgeleri derhal sigortacıya vermek, 
-Dava açılması halinde davanın izlenmesi ve idaresi için, sigortacının göstereceği avukata gereken vekaletnameyi vermek, 
-Sigorta konusu ile ilgili başkaca sigorta sözleşmeleri varsa bunları sigortacıya bildirmek.
Yükümlülükleri altına alınmıştır. Bu yükümlülüklerden birinin yerine getirilmemesi veya eksik yahut geç yerine getirilmesi ödenecek tazminat veya bedelde artışa neden olmuşsa kusurun ağırlığına göre tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilebilecektir.

b-) Tazminatın Ödenmesi, Tazminatın Kaldırılması veya Azaltılması ve Rücu
Sigorta hukukunda olağan süreçte bir zarar ortaya çıkınca hasar ihbarı yapılır ve buna ilişkin belgeler de temin edilince sigorta şirketi tazminatı öder. Diğer zorunlu sigortalarda da olduğu gibi zarar gören, sigorta kapsamı içinde zararın tazminini belirlenen limitler dahilinde doğrudan doğruya sigortacıdan talep edebilecektir.
Genel Şartlarda zarar ortaya çıktığı vakit sigortacının, tazminat talebinde bulunan kişi veya kişilerle doğrudan doğruya temasa geçerek anlaşma hakkını haiz olduğu belirtilmiştir.
Ödemede bulunan sigorta şirketi, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigortalıya rücu edebilir,
Sigorta şirketi Genel Şartlara göre sigortalıya başlıca şu nedenlerle rücu edilebilir: 
a)Tazminatı gerektiren olay, sigortalının veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasti bir hareketi sonucunda meydana gelmiş ise, 
b)Tazminatı gerektiren olayın, bahsi geçen maddelerin çalınması veya gasp edilmesi sonucunda meydana gelmesi halinde, çalınma veya gasp edilme olayında sigortalının kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusurlu olduğu tespit edilirse, 
c)Tazminatı gerektiren olay, tehlikeli maddelerin ve tehlikeli atıkların nakledilmesi sırasında, aracın Kara Yolları Trafik Kanunu hükümlerine göre gereken ehliyetnameye sahip olmayan kimseler tarafından sevk edilmesi sonucunda meydana gelmişse, 
ç)Tazminatı gerektiren olay, tehlikeli maddelerin ve tehlikeli atıkların nakledilmesi sırasında, sürücünün uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında ya da bu kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa, 
Sigorta ettiren ve veya sigortalı, olay vukuunda hasar ihbarına ilişkin  yükümlülüklerini yerine getirmez ve bunun sonucu zarar ve ziyan miktarında bir artış olursa, sigortacı zarar görene tazminatı ödemekle beraber, bu artış için sigorta ettirene ve/veya sigortalıya rücu edebilir. (Bkz yukarıda 4. Syf)



c-) Sigorta Şirketinin Halefiyeti
Sigorta hukukunun genel ilkelerine göre sigortacı fiilen ödediği miktar için sigortalının haklarına halef olur. Bunun için sigorta sözleşmesinin geçerliliğini sürdürmesi ve sigortacının fiilen ödemeyi yapması yeterlidir.

VI-) ZAMANAŞIMI
            Genel Şartlarda sigorta sözleşmesinden doğan ve uyuşmazlığa neden olan tüm hak ve menfaatlerin iki yılda zaman aşımına uğrayacağı ve sigorta sözleşmesine, genel şartlara aykırı düşmemek ve sigorta ettiren ve/veya sigortalı aleyhine olmamak üzere özel şartlar konulabileceği düzenlenmiştir.
            6102 sayılı TTK’nın 1482’nci maddesine göre ‘’sigortacıya yöneltilecek tazminat istemleri, sigorta konusu olaydan itibaren on yılda zamanaşımına uğrar.’’ hükmü getirilmiştir. Tehlikeli maddeler sorumluluk sigortalarında da  genel ve koruyucu olan bu hükmün uygulanması gerekmektedir.
  



           



[2]Bakanlar Kurulunca yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik’e göre bu kuruluşlar ilgisine göre, İl Özel İdareleri, Belediyeler veya Büyükşehir Belediyeleridir.
[4] Bkz: Yargıtay 11. HD 2015/14248 Esas, 2016/38 Karar nolu kararı’’… yangının "tüp patlaması" sonucunda çıkmadığı, tüpten sızan gazın içeride birikerek aniden alev alması sonucunda çıktığının anlaşıldığı, tüp üzerinde yapılan incelemede tüpün standartlara uygun olduğunun tespit edildiği, gaz kaçağının yıpranmış, çatlamış hortumlar veya uygun olmayan bağlantı elemanlarından kaynaklanabileceği gibi, ocaktaki alevin sönmesi ile gazın yanmadan çevreye dağılması sonucunda da olabileceği, buna göre söz konusu yangının davaya konu tüpten kaynaklanan bir hatadan kaynaklanmadığı gerekçesiyle davanın reddine…’’

ÇEKTE İBRAZ SÜRELERİ VE ZAMANAŞIMI

ÇEKTE İBRAZ SÜRELERİ VE ZAMANAŞIMI

I) Genel Olarak
Çek, poliçeye benzeyen bir kıymetli evraktır.[1] Çekte de tıpkı poliçe gibi üçlü bir ilişki söz konusudur. Çek için bir tanım yapmak gerekirse; düzenleyenin hesabının bulunduğu muhatap bankadan, çekte yazılan bedeli meşru hamile ödenmesini talep ettiği nitelikli bir havaledir. [2] Yargıtay da içtihadı birleştirme kararında çekin hukuki temelini havale ilişkisine dayandırmış, çekin kıymetli evrak mahiyetinde bir kambiyo senedi, hukuki niteliği itibariyle de bir havale olduğunu belirtmiştir.[3]
Ekonomik açıdan ise çek, nakit kullanılmaksızın ödeme yapılmasını sağlayan bir ödeme aracıdır. Düzenleyen bu sayede çalınma ve kaybolma riskleri karşısında nakit para taşıma yükünden kurtulmakta, ayrıca hesabındaki para için faiz geliri sağlamaktadır. Bankalar da büyük meblağlar oluşturan çek karşılıkları sayesinde büyük mevduatlara ulaşabilmektedirler. Kaydî para niteliği taşıdığı ve ülke ekonomisi, para sistemi ve emisyon hacmi üzerinde olumlu etkileri bulunduğu için Devlet  de çek kullanımını teşvik etmektedir.
Konu ile ilgili çekin unsurlarını 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 780’inci maddesi 6728 sayılı Kanunla değişerek aşağıdaki şeklini almıştır:
‘’(1) Çek;
a) Senet metninde “çek” kelimesini ve eğer senet Türkçe’den başka bir dille yazılmış ise o dilde “çek” karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,
b) Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havaleyi,
c) Ödeyecek kişinin, “muhatabın” ticaret unvanını,
d) Ödeme yerini,
e) Düzenlenme tarihini ve yerini,
f) Düzenleyenin imzasını,
g) (Ek: 15/7/2016-6728/70 md.) Banka tarafından verilen seri numarasını,
h) (Ek: 15/7/2016-6728/70 md.) Karekodu, içerir.’’
Böylece çekin zorunlu unsurları arasına karekod da girmiş bulunmaktadır. Değişikliği getiren 6728 sayılı Kanun’un gerekçesinde bu husus, piyasada çeke duyulan güvenin artırılması ve karşılıksız çekin engellenmesi olarak ifade edilmiştir. Böylece Kanun ile ihtiyarî bir husus olan karekod, zorunlu hâle getirilmiştir. [4]


II) Çekin İbrazı
Çekte vade ve kabul yoktur. Çek ibraz edildikten sonra belirli süreler içinde ödenmesi gereken bir kıymetli evraktır. Ancak uygulamada ileri tarihli düzenlenen çekler ile çek vadelendirilmektedir.
5491 sayılı Çek Kanunu’nun (ÇK) geçici 3. maddesinin 5. fıkrasına göre ‘’31/12/2017 tarihine kadar, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir.’’ hükmü ile çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ibrazının geçersiz olduğu vurgulanarak çek fiiliyatta vadelendirilmiş olmaktadır.
Çek yukarıda da bahsedildiği üzere hukuki niteliği havale olan bir ödeme aracıdır. Hamilin çekin ödenmesi için muhataba ibraz yapması gerekir. İbraz yükümlülüğü, sadece çekin ibraz süreleri içinde muhataba gösterilmiş olmasıyla yerine getirilmiş sayılmayacaktır. İbrazın, TTK çerçevesinde yapılmış olması ve sonuçlarını doğurabilmesi için ödenmek üzere yapılması ve çekin fiili olarak muhataba verilecek şekilde sunulması gerekir. [5]
Çekin ödenmek üzere mutlaka muhataba ibrazı zorunlu değildir. Nitekim takas odasına yapılmış olan ibraz da, TTK md. 798 gereği ödeme için ibraz yerine geçer.  Takas odalarının temel amacı, öncelikle bankalararası para nakil hareketlerini azaltmaktır.

III) Çekte İbraz Süreleri
Çekte vade yoktur. Çek görüldüğünde ödenir. Bu nedenle de çekte ibraz süreleri vardır. Bu konu TTK md 796’da şu şekilde düzenlenmiştir:
‘’(1) Bir çek, düzenlendiği yerde ödenecekse on gün; düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse bir ay içinde muhataba ibraz edilmelidir.
(2) Ödeneceği ülkeden başka bir ülkede düzenlenen çek, düzenlenme yeri ile ödeme yeri aynı kıtada ise bir ay ve ayrı kıtalarda ise üç ay içinde muhataba ibraz edilmelidir. Bu bakımdan, bir Avrupa ülkesinde düzenlenip de Akdenize sahili bulunan bir ülkede ödenecek olan ve aynı şekilde Akdenize sahili olan bir ülkede düzenlenip bir Avrupa ülkesinde ödenmesi gereken çekler aynı kıtada düzenlenmiş ve ödenmesi şart kılınmış sayılır.
(3) Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı süreler, çekte yazılı olan düzenlenme tarihinin ertesi günü başlar.’’
Dolayısıyla çeklerde on gün, bir ay ve üç ay olmak üzere üç tip ibraz süreleri bulunmaktadır. İbraz süreleri, çekte yer alan düzenleme yeri ile ödeme yeri arasında bulunan yere göre değişecektir. Bu bakımdan çekte bulunan düzenleme yeri, şekli bir öğe olarak yer almaktadır. Çekte düzenleme yerinin bulunması yeterli olup, bunun gerçeği yansıtıp yansıtmaması önemli değildir.[6]
Çekte ibraz süreleri çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihinden itibaren başlayacaktır. İleri tarihli çeklerde, 31/12/2017 tarihine kadar, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir. (ÇK Geç. Md. 3/5).
Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının Türk Ticaret Kanunu’nun 707’nci maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması hâlinde, bu çekle ilgili olarak hukukî takip yapılamaz. İleri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukukî takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır. (ÇK md 3/8).
İleri tarihli çeklerle ilgili söz konusu hükümler öğretide tartışmalı olmakla beraber mevcut kanuni düzenlemeler karşısında, kanun koyucu bir değişiklik yapmadığı sürece  31.12.2017 tarihine kadar ileri tarihli çeklerle ilgili yapılacak bir şey bulunmamaktadır. Uygulamada genellikle tacirler basiretli bir iş adamı gibi davranarak belirli süreden uzun vadeli çeklerle ödemeleri kabul etmemektedirler.
TTK, ibraz sürelerinin belirlenmesinde kriter olan ‘’yer’’ kavramına herhangi bir açıklık getirmiş değildir.  Bu konuda öğreti ve Yargıtay uygulaması da açık değildir. Öğretide bazı yazarlar yer kavramından “il sınırlarının” anlaşılması gerektiğini belirtmektedir. (Edip Şimşek, Şafak Narbay)
Bazı yazarlar da şehirlerin hızla büyüdüğünü bu nedenle “Büyükşehir belediye sınırlarının” yer kavramının karşılığı olduğunu ifade etmektedirler. (Seza Reisoğlu, Fırat Öztan)
Öğretide bu konuda ileri sürülen bir diğer ölçüt ise “ilçe sınırları” ölçütüdür. Öztan, Büyükşehir Belediyesi bulunan yerlerde bu Belediyenin sınırları içinde kalan ilçelerin de il merkezi kavramı içinde kalan yerler sayılması gerektiğini ifade etmektedir. Reisoğlu ise, bu konuda farklı Yargıtay kararlarının bulunması nedeniyle İçtihadı Birleştirmeye gidilmesinin zorunlu olduğunu ifade etmektedir.
Yargıtay ise çeşitli tarihlerde verdiği kararlarda "il sınırları", “il belediye sınırları” kriterlerini yer kavramı için uygulamaktadır. Bu, çelişkili bir uygulamadır ve aynı olaylar için farklı kararların verilmesine yol açacak niteliktedir. Bu konu önemli olduğu için yasal bir düzenleme veya Yargıtay’ca içtihadı birleştirme kararı ile  çözüme kavuşturulmalıdır. [7]
Çek uygulamaları bakımından Akdenize kıyısı olan ülkeler şunlardır: İspanya, İtalya, Yunanistan, Fransa, Malta, Slovenya, Hırvatistan, Karadağ, Bosna Hersek, Arnavutluk, Türkiye, Suriye, Kıbrıs, KKTC, Lübnan, İsrail, Mısır, Libya, Tunus, Fas, Cezayir, Cebeli Tarık. [8]
IV) İbraz Sürelerinin Hukukî Niteliği
Çekte öngörülen ibraz süreleri hak düşürücü süre niteliğindedir. Bu süreler uyuşmazlıkta her aşamada ileri sürülebileceği gibi,  hâkim veya icra memuru tarafından re’sen dikkate alınacaktır. İbraz süreleri kanunla belirlenmiştir.
TTK’nın  796’ncı maddesinde bu süreler ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu süreler emredici niteliktedir. Bu nedenle bu süreler sözleşme ile uzatılamaz ve kısaltılamaz. Şayet çeke bu tür kayıtlar yazılmış ise yazılan bu kayıtlar yazılmamış hükmünde olup, senedin  geçerliğini etkilemez.[9] Ancak Yargıtay’a göre  keşide tarihi senedin gerçekten tedavüle çıkarıldığı tarih olmayıp, üzerinde yazılı bulunan tarihtir. Bu durum, çekin üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ya da sonra tedavüle çıkarılmasına olanak vermekte, dolayısıyla ibraz sürelerini dolaylı da olsa kısaltmak ya da uzatmak olanağı doğmaktadır” diyerek ibraz sürelerinin fiili olarak uzatılıp kısaltılabileceğini kabul etmiştir. [10]
            Yargıtay ibraz süresinin geçmesinden sonra yapılan ibrazla ilgili şöyle bir karar almıştır; “Takip konusu çekin arka yüzünde bulunan muhatap bankanın ibraz şerhi incelendiğinde, on günlük ibraz süresinden sonraki bir tarih olduğu, hal böyle olunca anılan madde hükümlerine uygun bir ibrazdan söz edilemeyeceği, bu senede dayalı olarak alacaklının borçluya müracaat hakkını yitirdiği gözetilerek, takibin İİK 170/a maddesi gereğince re’sen mercice iptali cihetine gidilmesi zorunludur.”[11]
            V) Çekte İbraz Sürelerinin Geçirilmesinin Hukuki Sonuçları
Çek açısından oldukça önemli olan ibraz sürelerinin geçirilmesinin birtakım hukuki sonuçları olacağı şüphesizdir.
Bunların en önemlisi, süresi içinde çeki muhatap bankaya ibraz etmeyen hamilin, tüm sorumlulara karşı kambiyo hukukuna dayalı müracaat hakkını kaybetmesidir (TTK md 808 ‘in tersi yorumuyla). Çek, ibraz süresi içinde ibraz edilmediği takdirde hamil, keşideciye ve cirantalara karşı müracaat hakkını kaybeder; çekin kambiyo senedi olma özelliği kalmaz. Dolayısıyla bankanın ödeme yapma yükümlülüğü yoktur.
Eğer hamil süresi içinde çeki ödenmek üzere muhataba ibraz ederse ve ödenmeme halini TTK md 808’e göre; resmî bir belge olarak protesto ile,  muhatap tarafından, ibraz günü de gösterilmek suretiyle, çekin üzerine yazılmış olan tarihli bir beyanla[12] veya bir takas odasının, çek zamanında teslim edildiği hâlde ödenmediğini tespit eden tarihli bir beyanıyla tespit ettirirse; cirantalar, düzenleyen ve diğer çek borçlularına karşı başvurma hakkını kullanabilir.
Öte yandan süresi içinde ibraz edilmeyen bir çek hakkında ÇK’da öngörülen cezai hükümlerin uygulanması da mümkün olmayacaktır (ÇK md 5).
İbraz süresinin geçirilmesinin bir diğer sonucu da, keşidecinin geçerli bir biçimde çekten cayabilmesidir (TTK md 799/1). Çekten cayılmadığı sürece muhatap ibraz süresinin geçmesinden sonra da, karşılığı bulunan çek bedelini ödemek yetkisine haizdir (TTK md 799/2). Bu konuda Yargıtay da çekten cayılmamışsa, muhatap bankanın çekin ibraz süresi geçtikten sonra da ödeme yapabileceğine karar vermiştir[13]
Çekin karşılığının bulunmaması halinde ise, banka herhangi bir ödeme yapmayacağı gibi, ödememe sebebi olarak sadece ibraz süresinin geçirildiğini yazmakla yetinmek zorundadır. Ancak Yargıtay bir kararında[14], karşılıksız bir çekin ödenip ödenmemesinin tamamen bankanın ihtiyarında olduğu, muhatap bankanın özellikle müşterisi keşideci ile yapmış olduğu çek anlaşması nedeniyle onun kredisini ve itibarını düşünerek karşılıksız bir çeki dahi hamiline ödeyebileceğini, belirtmiştir.
VI) Çekte Zamanaşımı
Çekte zamanaşımı TTK’nın 814’üncü maddesinde şöyle düzenlenmiştir:
‘’ (1) Hamilin, cirantalarla düzenleyene ve diğer çek borçlularına karşı sahip olduğu başvurma hakları, ibraz süresinin bitiminden itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
(2) Çek borçlularından birinin diğerine karşı sahip olduğu başvurma hakları, bu çek borçlusunun çeki ödediği veya çekin dava yolu ile kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.’’
Hamilin açacağı davada, zamanaşımı, ibraz süresinin sona ermesinden itibaren başladığından ibraz tarihi göz önüne alınmaz. Çek keşide tarihinden önce ibraz edilmiş olsa bile zamanaşımı; ibraz süresinin sona ermesinden itibaren başlayacaktır.

Yargıtay’ın bir kararında[15]  zamanaşımı süresinin başlangıcı ile ilgili bir olayda şu şekilde denilmiştir: “01.05.1990’da Adana’da keşide edilen çekte, hesabın bulunduğu yer, yani ödeme yeri Adana ise, bu çek 10 gün içinde, yani 11.05.1990’da çalışma saatinin sonuna kadar ibraz edilmelidir. Süreler hesaplanırken, başladığı gün sayılmaz. Ancak bu çeki hamil 03.05.1990’da ibraz etmiş olsa da,  zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi çekin fiilen ibraz edildiği 03.05.1990 değil, ibraz süresinin bitimi olan 11.05.1990 tarihidir ve 11.11.1990 günü de zamanaşımının son günüdür”.
                 
             Hamile ödeme yapan sorumlu kişilerden birisinin, başvurabileceği kişilere karşı açabileceği davalar ise çeki isteyerek ödediği ya da çekin ödenmesinin kendisinden dava yoluyla talep edildiği tarihten itibaren 3 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.








[2] Mehmet Bahtiyar, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul 2012, Syf 117
[3] Yargıtay İBBGK, 14.12.1992 tarih, 1992/1 Esas 1992/5 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı
[4] http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/1-0728.pdf (Erişim tarihi; Mayıs 2017)
[5] Engin Elmaz, Çekte İbraz ve Ödeme, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2007, Syf 7
[6] Umut Koç, Çekte İbraz, Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale 2010, Syf 66
[7] Mehmet Bahtiyar, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul 2012, Syf 134
[8]Cebeli Tarık, Birleşik Krallık’ın (İngiltere) denizaşırı toprağıdır. 1967 ve 2002 yıllarında yapılan iki referandumda, Cebeli Tarık halkı Birleşik Krallık (İngiltere) yönetiminde kalmayı tercih etti. Özellikle 2002'de yapılan referandumda  halkın yüzde 99'u Birleşik Krallık yönetiminde kalmayı seçti.
[9] Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 1997, Syf 1175
[10] Yargıtay 11. HD, 07.05.1981 tarih ve 1850/2241 sayılı kararı
[11] Yargıtay 12. HD, 17.05.1999 tarih ve 6089/6447 sayılı kararı
[12] Uygulamada bankalar ‘’karşılıksızdır’’ kaşesi vurarak tarih atmaktadırlar. (Mehmet Bahtiyar, a.g.e., Syf 149)
[13] Yargıtay 11. HD, 12.10.1984 tarih ve 4507/4666 sayılı kararı.
[14] Yargıtay 11.HD, 24/03/1983 tarih ve 3125/3302 sayılı kararı.
[15] Yargıtay 11.HD, 14/4/1992 tarih 7458/4843 sayılı kararı